Necip Sarıcı
2020 Onur Ödülü Sahibi
FOTOĞRAFLARI SESLENDİREN ADAM
O, seslendiren, sesleri alan ya da ses mühendisi olarak takdim edildi hep. Biz onu hiç görmedik, bilmedik ama hep tanıdık bir isim olarak kaldı hafızamızda. Yıllarca düş şatolarının karanlığından seslendi bize başkalarının sesleriyle… Bizler güzel Türkçenin keyfini sürerken, güzel seslerden şarkılar dinlerken o küçük ses odasından çıkamadı. Karanlık dublaj salonlarında bazen sesin fotoğrafını aradı, bazen de fotoğrafın sesini… Biz hayaller kurarken o gerçek seslerle uğraştı durdu. Necip Sarıcı’nın sinema serüveni bir tesadüf değildi. Sinemayı çocukluğundan beri çok seviyordu. Daha okul çağlarında kanına girmişti yedinci sanat… Beyoğlu sinemalarının müdavimi olmuştu. Okul bitince, aynı zamanda sinema makinisti de olan, bir radyo tamircisinin yanında aldı soluğu. Ustasından işin inceliklerini öğrenirken, günün birinde bunu bir meslek edineceğinden habersizdi. 1949’da İzmir’deydi genç Necip Sarıcı… Sinemacılığa ilk adımları bu şehirde atacaktı. Makinistlik ehliyeti alacak ve Microtechnica 11 B marka büyük bir İtalyan projeksiyon makinesiyle sinema serüvenine start verecekti. 2,5 yılda İzmir’in birçok sinemasında çalışarak ustalaşacaktı.
1953’te yeniden İstanbul’a döndüğünde, İzmir’de edindiği arkadaşı Mehmet Aslan’ın teşvikiyle ilk kez Yeşilçam Sokağı ile tanıştı Necip Sarıcı… Beyoğlu’nun ortasında alfabenin (L) harfine benzeyen bu sokakta ilk işini edindi… Yoakim Filmeridis’in sahibi olduğu Güven Film Şirketi’nin deposunda sinemalara gönderilecek filmleri kontrol etmek… Hem de film başına 2 liraya… Kısa zaman sonra aynı işi Turgut Demirağ’ın And Film Şirketi’nde yapmaya başladı. Bununla da yetinmedi patronunun Göztepe’deki And Sineması’nın makinistliğini de üstlendi. Takvimler 1958’i gösterdiğinde Milliyet gazetesinde gördüğü bir ilan Necip Sarıcı’nın sinema serüvenine yeni bir yön çizecekti. Bu yeni yön ki Necip Sarıcı’nın Türk sinemasındaki yerini de belirleyecekti.
O yılın başında Cemil-Sabahat Filmer çiftinin sahibi olduğu Lale Film Stüdyosu, gazeteye ilan vererek yetiştirilmek üzere eleman aradığını duyurdu. Necip Sarıcı bu ilana başvuracak, açılan sınavı kazanan 5-6 kişi arasına adını yazdıracaktı. O artık, Türk sinema piyasasının en önemli stüdyosu Lale Film’in bir çalışanıydı. Ses mühendisi Nihat Sevinç ile başlayan çalışma ortaklığı 1960’lı yılların ortasına kadar devam etti. “Kumpanya”, “Karacaoğlan’ın Kara Sevdası”, “Cumbadan Rumbaya”, “Hazreti Ömer’in Adaleti”, “Dişi Kurt”, “Otobüs Yolcuları”, “Gönülden Gönüle” gibi birçok film Nihat Sevinç-Necip Sarıcı ikilisinin çektiği seslerle beyazperdeden seyirciye ulaştı.
Necip Sarıcı, 1965 yılından itibaren Lale Film Stüdyosu’nun ses kayıt odasının tek sorumlusuydu artık. Türk Sineması’nın usta yönetmenlerinin başarılı filmleri artık ona emanetti. Zaten toplam dört kişiydiler ses odalarının ses kahramanları… Yorgo İliadis, Marko Buduris, Tuncer Aydınoğlu ve Necip Sarıcı… Kısa zamanda yapımcıların, yönetmenlerin güvenlerini kazandı Necip Sarıcı… Metin Bükey ve arkadaşlarının müzikal desteği her zaman yanındaydı. Filmlerdeki sesler gerçek değildi. Hemen hemen hiçbir ses sahibinin sesi değildi. Oyuncular genellikle kendilerini seslendirmezlerdi. Bütün kadın oyuncular Adalet Cimcoz, Nevin Akkaya, Jeyan Tözüm’dü. Bütün erkeklerse Abdurrahman Palay, Hayri Esen, Sadettin Erbil… Şarkı dublajları da Sevim Şengül ve Belkıs Özener’e emanetti.
Necip Sarıcı, Türk Sineması’ndaki seslendirme dönemini şöyle bir anekdotla özetliyor: “Ünlü bir hanım oyuncu, Lale Film Stüdyosu dublaj salonunda basın mensubuna, kendisini sürekli konuşan çok ünlü bir tiyatro sanatçısının ismini takdim etmeden ‘İşte benim sesim’ dedi. Buna alınan o insan, gazeteciye dönüp meşhur oyuncuyu göstererek ‘Hanımefendi de benim sesimin fotoğrafı’ dedi…”
Lale Film Stüdyosu ile bağlarını 1972’de koparan Necip Sarıcı, 1973’te kendi stüdyosu Yeni Stüdyo’yu kurdu. Bu, adı gibi yepyeni stüdyo 1970’li yıllar Türk sinema piyasasına yeni bir canlılık getirdi. Öyle ki ünlü yapımcılar, ünlü yönetmenler filmlerinin ses ve müzik işlemlerini burada yaptırabilmek için sıraya gireceklerdi. Yeni Stüdyo kısa zamanda bir marka olacaktı. Bu başarının arkasındaki isim Necip Sarıcı’ydı. Büyük özveriler göstererek, işini en iyi şekilde yapabilmek için gecesini gündüzüne katacak, filmleri vizyon tarihlerine yetiştirecekti. Ondan Ertem Eğilmez de memnundu, Memduh Ün de, Atıf Yılmaz da, Osman F. Seden de…
Necip Sarıcı’nın başarısı, ilk göz ağrısı Lale Film Stüdyosu’nun sahiplerinin de dikkatini çekmişti. Takvimler 1979’u gösterdiğinde stüdyoyu eski tonmaysterleri Necip Sarıcı’ya devretmekten çekinmeyeceklerdi. Stüdyo, Yeni Lale Film Stüdyosu adıyla yeniden çalışmaya başladığında Türk sinema piyasası da yeni bir stüdyo kazanmış oluyordu. Stüdyolarını 1990’lı yılların sonuna kadar faaliyette tuttu Necip Sarıcı… Türk sinemasının en parlak günlerinden bugüne kadar makinistlik, ses mühendisliği, müzik direktörlüğü, stüdyo sahipliği, yapımcılık ve sinema arşivciliği gibi hemen her kolunda çalışmış bir insan Necip Sarıcı…
Ayrıca salt sinema değil kültürel anlamda da entelektüel bir insan Necip Sarıcı… Onun mekanına gittiğinizde bir müzeyle karşılaşırsınız. Burası hem göze hem de kulağa hitap eden bir dünyadır ilk anda. Büyük bir tevazu sergilese de onun usta bir fotoğrafçı olduğunu acaba kaç kişi biliyordur bilmem ama duvarlarında asılı çerçeveler ince zevkinin birer ürünü olsa gerek. Hat sanatının en güzel örnekleri ve gerçek anlamda usta ressam Muazzez Bey’in tabloları… Afişlerin, sinema makinelerinin, kameraların, fotoğraf makinelerinin yan yana büyük bir uyum içinde buluştuğu bir dünyanın ortasında mutlu bir sinema emekçisi Necip Sarıcı… 70 yılı geride bırakmış bir sinema duayeni olarak, onun anılarını dinlerken Türk Sineması’nı son 60 yılının yazılmamış gayrı resmi tarihi de ortaya çıkıyor.
Türk Sineması’nın eski yıllarında çalışmış emekçilerin pek fazla konuşmayı sevmedikleri gibi eğer konuşacaklarsa da anlatacaklarını ya abartarak ya da kimliğini değiştirerek anlattıkları bir dönemde Necip Sarıcı’yı tanımak çok önemliydi benim için. Çünkü bazen bir yerden duyduğum bir olayı bir başka yerde kimliği değiştirilmiş olarak dinlediğim çok olmuştu. Fakat bugün artık olmayan Mecidiyeköy’deki tarihi Lale Film Stüdyosu’na ilk gittiğim günden bu yana ne Necip Sarıcı’da ne de orada tanıma şerefine eriştiğim ve Türk Sineması’na gerçekten büyük hizmetleri geçmiş insanlarda böyle bir durum görmedim. Her şey gerçekti, hatta belgeliydi de… İlk sohbetlerimizde, ki ben genellikle Türk Sineması’nın geçmişi ile ilgili yapılacak her sohbete doyumsuzca yaklaşan biri olarak can kulağı ile dinlerken hayretler içine düşmüştüm. Bir insan nasıl bu denli donanımlı olabilirdi?
İlk sohbetlerimizin konusu hep Metin Erksan ve “Kuyu” filmi üzerineydi. Metin Erksan’la yoğun bir dostluk yaşamıştı. Ses mühendisliğinin zirvesindeyken onunla yapımcılığa adım atmıştı. Yeşilçam’ın var olan kurallarının hiçe sayıldığı bir filmdi “Kuyu”… Konusu, çekim şartları, çekim süresi, harcanan paralar Türk sinema piyasasının üstündeydi. Necip Sarıcı, deyim yerindeyse gözünü karartmış, Metin Erksan’la zorlu bir serüvene dalmıştı. Ve sonunda Kuran-ı Kerim’den Nisa suresinin “kadınlara iyilikle davranın” ayetiyle başlayan emrini şiar edinerek, insanoğlunun mülkiyet duygusuna damgasını vuracak sertlikte bir tutku filmi armağan etti Türk sinema tarihine…
Necip Sarıcı, “Kuyu” ile başladığı yapım serüvenine, 1979’da Ömer Kavur’la devam etti. Kavur “Yatık Emine” fiyaskosundan sonra Türk sinema piyasasında geri plana düşmüş bir yönetmendi. Necip Sarıcı ile ortak filmler yaparak yeniden dönmek istiyordu. Filmlerin tüm çekim şartları Ömer Kavur’da, stüdyo şartları ise Necip Sarıcı’da olacaktı. Bu parlak işbirliği kısa zamanda meyvelerini vermeye başladı. “Yusuf ile Kenan”, “Ah Güzel İstanbul” ve “Kırık Bir Aşk Hikayesi” Türk Sineması’nın öne çıkan filmleri olarak kayıtlara geçti. Necip Sarıcı, uzun metraj film yapımcılığının yanı sıra belgesel filmler de hazırladı.
Diğer taraftan Necip Sarıcı’nın bir de tesbih koleksiyonculuğu var ki o da başka bir hüner olsa gerek… Tüm dostlarına sınırsızca sunduğu Mevlevi duruşunun tamamlayıcısı gibidir tesbihçiliği… Artık uzmanlaştığı bu konuda, düzenlediği sergiler, kaleme aldığı “Dua Taneleri” adlı kitabı ve hazırladığı konunun en başarılı belgesel filmiyle ilgi duyanların alanında ulaşabileceği tek kaynak oldu. Hiç ilgim olmamasına rağmen kehribar tesbihlerin inceliğini onun sayesinde öğrendiğimi söyleyebilirim.
Fotoğrafları seslendiren adam Necip Sarıcı, bizlere armağan ettiğiniz sesler, müzikler, filmler ve anılar için binlerce kez teşekkürler.