Festival Başkanı’ndan 2018

I. Uluslararası Dostluk Kısa Film Festivali

FAYSAL SOYSAL
Festival Başkanı

 

 

 

 

 

 

 

Merhaba Dostlar,

İnsanoğlu diğer varlıklardan farklı bir şekilde dünyaya gelir. Taşın başka bir taşa verecek hesabından söz etmek abes iken hayvanların daha doğar doğmaz kendi varlığını idame ettirmek için asgari bir donanıma sahip olduğu aşikar. Canlılar içinde bir tek insan yavrusu korunmasız ve donanımsız doğar. Bırakıldığı yerde birkaç saat sonra ölebilecek olan insan yavrusunun neredeyse doğuşundan hatta var oluşundan itibaren borçlu ve hesap vermeye namzet olduğu hepimizin müşahede ettiği bir gerçek. Anne karnındaki durumu açıklamaya ilmimiz ve tanıklığımız kafi değilse de sonrasında aldığımız nefesin ciğerlerimize girmesiyle, bir damla suyun veya sütün ağzımıza damlaması ve sonrasında karnımıza ulaşarak bazı etkinliklerin ve işlemlerin neşvü nema bulmasından itibaren insanoğlu adına borç-hesap defteri tutulmaya başlanmış demektir. Bir şeye ya da bir kimseye muhtaç olmadan adım atamayacak olan insanoğlunun günü geldiğinde neden mahlukların en zalimi olduğu ise bahsi diğer. Bu tutulmaya başlanan hesap defterimizde, gün geçtikçe başkalarına ve ötekine değen kenarlarımız bir tarafımıza batmaya başlar. Ya onlar yaralar bizi ya biz yaralarız onları. Sonuçta o ilk bağımsız, yalın ve çıplak varlığımızdan pahada ağır bir değerin kalmadığına tanıklık ederiz. İdrak yeteneğimiz geliştiyse ve akıl edebiliyorsak bir kenara çekilir ve düşünmeye, daha hakiki bir tabirle hüzünlenmeye, yani acı duymaya başlarız. Şairin deyişiyle bu durum ruhun fiyakasıdır belki, amenna. Ama insanoğlu olgunlaştıkça, Mesnevi’nin ilk mısralarındaki ney gibi koparıldığı sazlığa yani daha en başından kimseye borçlu olmadığı, “tam” ve “bütün” olduğu o ilk var oluş anına dönmenin özlemiyle yanar durur. Serzenişte bulunur, ağlar, inler… Ağzında düzyazının, reytinglerin ve hesapların kontrol edemediği gevelemeler peyda olur. İnsanoğlunun bu borçsuzluğa, hesapsızlığa, yaşanmamışlığa duyduğu özlemin gevelendiği formların çoğu aslında şiiri adres gösterir. Hem de farklı dillerdeki benzer bir şiiri… Bu şiir farklı iklim, coğrafya, kültür ve dillere sızarak sanatın farklı adreslerinde kendini evrensel bir değer ve insanlık ağrısı olarak gün yüzüne çıkarır. Bu yüzden bu acıyla yoğrulan her insan vicdanı aslında akrabadır. Birbirinden habersiz olsalar da aynı acı çeşmeden içtikleri için hakikatte dostturlar. Bir tanıklığa çağırıyor bizi zaman. Bazı insanların, başka bazı insanlara zarar verdiğine, başka ya da başka olmayan bazı hayvanlara ve tabiata, coğrafyaya, tarihe, kültüre, haysiyet ve şerefin biricikliğine zarar verdiğine şahit oluyoruz gün be gün. Merhametin, adaletin, diğerkâmlığın, samimiyetin, kadirşinaslığın, cömertliğin hakir görülmesine şahit kılıyor bizi zaman. Sadece bizi değil, benzer şekilde borçlu olmakla, benzer şekilde zamanı geri alamamanın acısıyla yaralanmış olmakla akraba olduğumuz için seni de tanıklığa çağırıyor. Kendi hesabımızı kapatmayla ilgili hala bir yol ve yöntem bulamayıp çaresizce hiç borcu yokmuş gibi yaşamaya alışan bizler, zamanın bizi çağırdığı talihsiz tanıklıklar neticesinde günbe gün başka yaralar da yapışır üzerimize. Vicdanı olanlar için bu yaralarla yamalı elbiseyi üstünde taşımak bazen dayanılamayacak gibi olur. Sonuçta çağa ve onun getirdiği zulümlere yenilen ve yalnızlaşan insanoğlu bitme ve tükenme noktasına yaklaşır. Ama çok şükür ki her kuytuda inanç ve umut adına bir hakikat arayan şairlerin ve sanatçıların yanı sıra; Tarkovski, Kieslowski, Kurosawa ve Bergman gibi yönetmenlerin hatırası, bugün bu tükenmişliklerin kıyısında aynı dertlerle dertlenen sanatçılara ışık tutmaya devam ediyor. Kendi hesabımıza ait borçları kapatamayacağımız aşikar ama muhabbet ve dostlukla bir başkasının-ötekinin bir eksiğini ve borcunu kapatmak kendi adımıza inancın ve umudun yeniden yeşermesi için büyük bir adım olabilir. Yıkılmışlığa, yılgınlığa, tüketime ve kapitalizme karşı yalnızlığı kabul etmiş bir insan tek başına ne yapabilir? Oysa gönülden doğan bir dostlukla bir elin diğer bir ele, bir coğrafyanın başka bir coğrafyaya, bir tarihin başka bir tarihe, bir tanıklığın ve tecrübenin başka bir zamana ayna olup insanlığa kucak açması yeniden dirilmek için azımsanmayacak imkanlar barındırmakta. İnsanın nefes alışından itibaren yalnız yaşamadığını söyleyerek başladık söze. Gerçekte insan sadece insanda yaşar. Hakikatte ise mutlaka dostun gönlünde yaşar. Müşrikler Peygamber Efendimizi öldürmeye kast ettikleri vakit Hazreti Ali’nin onun yatağında ölmeye yattığına şaşırdılar. Oysa ki O, dostun yani Efendimizin gönlünde yatmaktaydı, ölümün yatağında değildi o. Bu yüzden huzur ve güvenle uykuya dalmıştı. Bizler başkalarında yaşamaya başladıkça hakikatte nefes almaya ve huzur duymaya başlarız. Bu yüzden şiir söylemeye, resim yapmaya, beste dizmeye ve film yapmaya çalışırız. Ötekinde yaşamak, ötekinde sesini duymak ve belki de ölümsüzlüğe küçük de olsa bir kapı aralamak için kendimize, onda yaşamayı mümkün kılacak dostlar ararız. Kendimizde kaldığımız kadar da mızmız, şikayetçi ve muhteris olup evvel ötekini sonra da kendimizi acımasızca yakarız. Hem de bir ağlayanımız kalmamacasına…Bu maksat ve niyetle dostun eksiği olan seni, yani dostu dosta çağırıyoruz. Sen olmadan bize dost denmeyeceği gibi biz olmadan da sana dost denmeyecektir. Neyin varsa, neyimiz varsa bu uğurda ortaya koymaya davet ediyor, dostluğun bekçilerinden olan Fethi Gemuhluoğlu. Aşkın varsa ortaya koy, azığın varsa ortaya koy. Şiirin varsa, müziğin varsa, yazın varsa, filmin varsa ortaya koy. Başkası onu aldıkça, kokladıkça, tattıkça çoğalacak o ve aynı zamanda seni sen kılan her zerren de büyüyecek, inan buna… Zaman savaşlara, kavgalara, haksızlıklara, firavunlaşmaya, nemrutlaşmaya, cahilleşmeye tanık kılıyor bizi. Aldığımız ilk nefesle borçlu kılınan bizlerin hesabımızı bir nebze de olsa hafifletmesine bir fırsat olabilir bu. Nefese dost olduğumuzu, suya dost olduğumuzu, azığa dost olduğumuzu, anne-babaya dost olduğumuzu, vatanımıza, coğrafyamıza, dilimize, dinimize, kültürümüze özetle insana yani kendimize dost olduğumuzu hatırlamak için bir şeyler yapmalıyız. Elimizle, dilimizle. Olmadı, kalbimizle dostluğumuzu aşikar kılmalıyız. Neye ve kime dost olduğumuzu söylemeli ve o dostluğun korunması için gerekli savaşı ve kavgayı vermeliyiz. Gözümüzle, dilimizle, kalemimizle, fırçamızla, sazımızla, kameramızla, kısaca halimizle bütün varlığa ve mahlukata dost olduğumuzu söyleyebilmeliyiz ki nefsimizden başkasına kalmasın bu gayrılık.İyi ki varsınız dostlar. Eserlerinizle gönlümüzde hep dostlukla var olun…

 

FAYSAL SOYSAL

İzleyeceğiniz filmlerin herhangi bir şekilde; bir karesinin, bir kısmının ya da tümünün ses ve görüntülerinin kopyalanması, kayda alınması, ve herhangi bir mecrada yayınlanması Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu 71/1 maddesine göre suçtur!