Mahmud Derviş

6. Uluslararası Dostluk Kısa Film Festivali

Şiir ve Direniş Yolunda Bir Ömür: Mahmud Derviş

 

Doğumu ve Çocukluğu

Mahmud Derviş, 13 Mart 1941’de Filistin’in Celile Bölgesi Akka şehrine bağlı ‘el- Birva’ köyünde Müslüman bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Babası “elim, annesi Huriye’dir (Halil, 2011, s. 15}. Filistin o dönemde İngiliz mandası altındadır. Derviş, savaş ve acının tarih boyunca eksik olmadığı bir coğrafyada dünyaya gözlerini açar. Şairin doğum yılı, bu acıların yoğun yaşandığı Nekba (Büyük Felaket}3 döneminden yedi yıl öncedir.

İsrail, 1948 yılında şairin Birva Köyü dâhil olmak üzere Filistin topraklarının büyük bir kısmını işgal eder (en-Nakkâş, 2011, s. 96,97}. İşgal ve sonrasında yaşanan siyasi çatışmanın, acı ve gözyaşlarının ilk kurbanlarından biri de Mahmud Derviş olur.

Derviş, henüz yedi yaşında iken savaş nedeniyle yurdundan Lübnan’a göç etmek zorunda kalır, bir süre sonra da kendi ülkesi Filistin’e ailesiyle birlikte kaçak yollarla geri döner (Halil, 2011, s. 16).

Derviş ve ailesi, önce Dayrü’l-Esed sonrasında ise el-Cedîde köyüne yerleşir. Derviş, el- Cedîde köyünde ilkokula başlar (Dekrûb, 2015}. Okulunun İsrail Eğitim Bakanlığı müfettişleri tarafından teftiş edildiği zamanlarda sorun çıkmaması için okul müdürünce bir yere kapatılır ve müfettişler gidene kadar orada bekletilirdi. Bunun sebebi kaçak yollarla ülkesine giriş yapmasıydı. Derviş ve ailesi bütün bu acıların yanında geçim sıkıntısıyla da mücadele eder (Amr, 2012, s. 9).

Hayat hikâyesini edebi bir ustalıkla anlattığı ‘(Yokluğun Huzurunda’ adlı eserinde babasının kendilerinin eğitim masraflarını karşılama konusunda yaşadığı sıkıntıyı ve kardeşlerden birinin okulu bırakarak fedakârlık yapmasını istediğinden bahseder. Kardeşlerden her biri buna hazır olduğunu söylediğinde, babasının ve kardeşlerinin ağladığını dokunaklı bir şekilde tasvir eder (Derviş, ts., II, s. 253}.

İsrail’in Filistin’i işgaliyle başlayan süreç, şairin hayatını ömrü boyunca etkiler. Derviş, aşağıdaki şiirinde işgal nedeniyle hayatının nasıl değiştiğini ve belirli bir adresinin olmadığını kelimelere şöyle döker:

Hapishanede bir metrekare,

Trende bir koltuk,

Yoğun bakım ünitesi,

Otelde bir oda.

Yukarıdaki dizeler Derviş’in hayat hikâyesini mekânsal olarak özetler niteliktedir. Şairin yaşam öyküsünün özeti sürgündür. Bu sürgün; hapishane, yolculuk ve hastane arasında geçen mekânsal sürgün olmakla birlikte, hayatı boyunca tanık olduğu İsrail katliamlarıyla birlikte kendi içinde yaşadığı ruhsal sürgündür. Her iki sürgünün yansımalarını, şairin hayatı ve edebi kişiliğinde görmek mümkündür.

İlkokul yıllarından itibaren resme merak saran Derviş, babasının resim malzemelerini alacak maddi gücü bulunmaması nedeniyle bu tutkusundan vazgeçer. Ancak Nemr Markos isimli öğretmeninin teşvikiyle şiire yönelir Derviş, okul müdürünün isteğiyle İsrail bağımsızlık günü kutlamasında Yahudi bir çocuğa seslendiği şiirini okumasının akabinde kendini İsrailli askerî yargıcın karşısında bulur. Yargıç, henüz küçük yaşta bir çocuk olan Derviş’i, bu tür şiir yazmayı sürdürmesi durumunda babasını işten atmakla tehdit eder (en- Nakkâş, 2011, s. 104}.

 

Gençliği

İsrailli yargıcın tehdidine aldırmayan Derviş’in ilk şiir divanı ‘Kanatsız Serçeler’ 1960 yılında piyasaya çıkar. Derviş, ilk divanı yayımlandığında henüz liseyi yeni bitirmiştir. Derviş’in lise eğitimini aldığı yer, Hayfa şehrine bağlı Kefr Yâsîf beldesidir (Vâzin, 2008, s. 3).

Şairin hayatında on yıl gibi uzun süre yaşadığı ve ilk aşk serüvenine kapıldığı yer olan Hayfa önemli bir konum teşkil eder. Marksist görüşleri lise hayatında benimsemeye başlayan Derviş, 1961 yılında İsrail Komünist Partisine katılır (Amr, 2012, s. 12). Partinin ‘Sömürgeciliğe karşı Arap halklarıyla’ sloganı, genç Dervişi etkilemiş görünmektedir. Derviş’in partiye katılmasını teşvik eden Filistinli bir Hristiyan olan ve 1972 yılına kadar partinin İsrail parlamentosundaki temsilcisi Emile Habîbî’dir. Partinin yayın organları el-İttihâd gazetesi ve el-Cedîd dergisinde çalışır. Yirmili yaşlarda el-Cedîd dergisinin editörü olur (Halil, 2011, s. 16).

Şairin Filistin’de bazı gazetelerde çalışmaya başlaması ve Arap kamuoyunun 1967 Arap- İsrail savaşı sonrası Filistin direniş edebiyatına ilgisinin artmasıyla yıldızı parlar. Ancak Derviş’in 1968 yılında Filistinli şair arkadaşı Semîh el-Kâsım (ö. 2014} ile birlikte İsrail Heyeti içinde Sofya’da düzenlenen bir gençlik festivaline katılması o dönem Arap basınında sert tepkilere neden olur (en-Nakkâş, 2011, s. 252}.

Mahmud Derviş ile ilgili önemli çalışmaları bulunan Recâ en-Nakkâş, bu konuda şaire haksızlık yapıldığını düşünmektedir. Çünkü ona göre festival tertip komitesi, İsrail’in resmi bir kurumla festivale katılımına karşı çıkarak sivil bir kuruluşun katılımına müsaade eder. Bundan dolayı Derviş gibi Filistinli şairlerin içinde bulunduğu İsrail Komünist Partisi festivale iştirak eder (en-Nakkâş, 2011, s. 255}.

Derviş’in partiye mensubiyeti, onu hiçbir zaman İsrail zulmünü eleştirmekten alıkoymamıştır. Bu nedenle Derviş, hapishane hayatıyla erken bir yaşta tanışır. 1961 yılında ilk kez tutuklanan Derviş, 1967 yılında İbrani Üniversitesi’nin düzenlediği şiir gecesinde ‘Adamların Marşı’ adlı şiirini okuması sonrası ikinci kez tutuklanır (en- Nakkâş, 2011, s. 109}.

Derviş’in katıldığı şiir gecelerinde okuduğu her şiir, İsrail’e atılmış bir tokat gibi geldiğinden Derviş’in şiir gecesi düzenlediği yerler İsrail askerlerince kuşatma altına alınırdı.

Şair, 1960-70 yılları arasında İsrail askerî yönetimi tarafından ev hapsinde tutulur ve Hayfa’dan ayrılması yasaklanır (Halil, 2011, s. 18). Şair, bir bayram günü Hayfa’da ziyaretine gelen annesiyle vedalaşırken sokağa kadar ona eşlik edememenin hüznünü şöyle ifade eder:

“İsrail Devleti, annenle vedalaşmak için bile olsa güneş battıktan sonra evi terk etmene müsaade etmez. Bayramda yeniden kendini tek başına bulur ve eski bir sandalyeye oturursun. Çaykovski’nin 1 nolu senfonisini dinler ve çocukken ağlamadığın bir şekilde aniden ağlarsın.” (Derviş, ts., III, s. 265}.

 

Moskova Günleri

Şair, 1970 yılında çok sevdiği Hayfa’dan Moskova’ya gitmek üzere ayrılır. Hayfa’da maruz kaldığı sıkıntılara rağmen oradan ayrılışının üzüntüsünü ve vatan hasretini Nazım Hikmet ile özdeşleştirerek şöyle ifade eder:

Fakat Hayfa taşındaki bir çayır kuşunun tüyü üstündeki su damlası… Denktir tüm denizlere.

Temizler işleyeceğim günahlarımdan beni.

Girdirin beni kayıp cennete. Nazım Hikmet gibi haykıracağım Ah.. Vatanım!

Derviş eğitim amacıyla gittiği Moskova’da kısa süre kalır. Moskova’dan sonraki durağı, şiirinin evrilme ve olgunlaşmaya başladığı yer Mısır’dır. Kahire, şairin ilk ziyaret ettiği Arap başkentidir.

 

Kahire Günleri

1971-72 yılları arasında Kahire’de yaşayan Derviş, kendini Mısır kültürünün bir ürünü olarak görür. Muhammed Heykel’in önerisiyle el-Ahrâm gazetesinde çalışmaya başlar. Artık o, Mısır’da Necîb Mahfûz (ö. 2006} gibi önemli yazar ve şairlerle birliktedir. Derviş,

‘Mısır’da’,  ‘Serhan Kahveyi Kafeteryada İçer’ vb. şiirlerini orada kaleme alır. Ayrıca Mısır’da bulunduğu dönemde Yâser Arafât (ö. 2004} liderliğindeki Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ}’ne katılır (Halil, 2011; Amr, 2012). Derviş bir bölümünü sunduğumuz aşağıdaki dizelerinde “Ben Nil’in oğluyum” ibaresiyle Mısır kültürünün üzerindeki etkisini ifade eder:

Mısır’da asla aynı değildir saatler.

Her dakikası bir anıdır, yeniler onu Nil’in kuşları Oradaydım…

İnsanoğlu icat ediyordu.

Güneş tanrısını. Hiç kimse isimlendirmez kendini biri diye

Ben Nil’in oğluyum bu isim yeter bana.

İlk andan itibaren Nil’in oğlu diye,

Adlandırırsın kendini unutulmaktan kaçınmak için.

Yaşayanlar ve ölüler birlikte toplar,

Yukarı Mısır toprağından pamuk bulutlarını.

Derviş, Kahire’ye gidişini hayatındaki en önemli olaylarından biri kabul eder. Derviş, caddelerinin ismi Arapça olan ve insanların Arapça konuştuğu bir Arap şehrinde bulunmaktan çok memnun kalır. Kahire’de Filistin’e geri dönmeme kararı alır. Orada şiirsel tecrübesindeki değişim özellikleri tamamlanır ve edebi hayatında yeni bir süreç başlar (Amr, 2012, s. 31).

Mahmud Derviş’in Mısır yolculuğu ve orada bir süre kalması ünlü Arap şair Mütenebbî’nin Seyfüddevle’den kaçarak Mısır’a gidişini akla getirmektedir. Çünkü her iki şairin Mısır’a yolculuklarının nedeni politiktir.

Mütenebbî (ö. 354/965}, Halep emiriyle arası açılınca oradan kaçarak Mısır emiri Kâfûr’a sığınır. Mısır’da umduğunu bulamayan Mütenebbî, Kâfûr’u hicveden şiirler yazar (el- Kayrevânî, 1981, I, s. 166}. Aşağıdaki beyitte Mütenebbî, Kâfûr’u onun köle olduğu zamanı hatırlatır ve şöyle hicveder:

“Ancak sopayla satın al köleyi. Çünkü köleler necis ve asidir.”

 

Beyrut Yılları

Derviş’in Kahire’den sonra sığındığı liman Lübnan’dır. Beyrut’ta 1973-82 yılları arasında on yıl kadar ikamet eder. Derviş, Beyrut’ta bulunduğu 1980 yılının sonlarına doğru ‘el- Kermel’ adlı dergiyi kurar ve Filistin Araştırmaları Merkezi’nin yayın organı ‘Filistin’in Meseleleri’ dergisini yönetir. Arafat liderliğindeki FKÖ ile ilişkilerini sıcak tutar. Filistin direnişinin gayri resmi şairi olur ve Filistin direnişinin kültür ayağını yürütür. Derviş, 1976 yılında Arafat’ın BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmayı ve 1988 tarihinde Cezayir’de açıklanan Filistin bağımsızlık bildirgesini hazırlar (Halil, 2011, s. 18-20; Yılmaz, 2013, s. 17-22).

Derviş 1977 yılında Suriyeli şair Nizâr Kabbânî’nin yeğeni Sanâ Kabbânî ile evlenir ve bu evliliği üç yıl sürer. Derviş ikinci evliliğini 80’lerin ortalarında Mısırlı çevirmen Hayât Hânî ile yapar ancak bir yıl sonra bu evliliği de sona erer. Derviş’in her iki evlilikten çocuğu olmaz (Yılmaz, 2013, s. 21-22).

Beyrut o dönemde edebi, entelektüel ve politik birçok akımın bulunduğu ve Arap dünyasının kültürel başkenti konumunda bir yerdi. Ancak 1975 yılında başlayan iç savaş ve İsrail işgali sonrası Lübnan bir harabeye döner (Cleveland, 2008, s. 427-429).

Beyrut’ta yaşadığı dönemde Ğassân Kanafânî (ö. 1972} ve Mâcid Ebû Şerâr (ö. 1981} gibi arkadaşlarının siyonistlerce öldürülmesi, Mahmud Derviş’in şiirlerinde mersiyelerin ağırlık kazanmasına neden olur. Derviş’in üzerinde psikolojik olarak derin bir etki bırakan en önemli olay, 1981 yılında Filistinli gazeteciler ve yazarları desteklemek için düzenlenen bir konferans için Roma’ya birlikte gittiği arkadaşı Mâcid Ebû Şerâr’ın Mossad tarafından suikasta uğramasıdır (Zeki, ts.). Yatağının altına Mossad ajanlarının yerleştirdiği bombanın patlamasıyla ölen arkadaşı Mâcid Ebû Şerâr için yazdığı bir şiirinde Derviş, öldürülen arkadaşlarına şöyle seslenir:

Arkadaşlarım!

Beni düşünün biraz.

Beni sevin biraz.

Ölmeyiniz öldüğünüz gibi rica ediyorum; ölmeyiniz!

Beni bekleyin bir sene daha.

Bir sene…

Sadece bir senecik…

İsrail, 1982 yılında Arafat liderliğindeki FKÖ kadrolarını Lübnan’dan çıkarmak için Lübnan’a yönelik askeri bir saldırı düzenler ve Beyrut’u işgal eder. İsrail’in Lübnan’ı işgali sırasında dramatik birçok olay yaşanır. Sabra ve Şatilla katliamı bunlardan biridir. 16 Eylül 1982 tarihinde Batı Beyrut’ta Sabra ve Şatilla adındaki Filistin mülteci kamplarına saldıran İsrail yanlısı aşırı sağcı Hıristiyan Falanjist militanlar, çocuklar dâhil yüzlerce kişiyi öldürür (Cleveland, 2008, s. 431-432).

Lübnan işgali sonrası, Filistinliler ve Mahmud Derviş karamsarlığa kapılır. Çünkü hiçbir Arap ülkesi, Filistinlilere sahip çıkmaz. Şair, Filistinlilerin yalnız başına kaldıklarını sitem dolu sözlerle şöyle ifade eder:

Ey kardeşim (Filistinlim}!

Senin ne kardeşlerin ne arkadaşların var.

Ey arkadaşım!

Senin ne kalen ne suyun var.

Ne ilaç ne gökyüzü…

Ne kan ne yelkenli,

Ne ilerisi ne gerisi var.

İsrail’in 1982 yılında Lübnan’ı işgal etmesi sonrası silahlı Filistinli gruplar dağıtılır ve başta Yâser Arafât olmak üzere FKÖ liderlerinin tümü Tunus’a sürülür (Cleveland, 2008, s. 432).

 

Tunus

Derviş, FKÖ lider kadrosunun Lübnan’dan ayrılışından sonra bir süre daha orada kalır. Ancak Sabra ve Şatilla katliamından sonra fikrini değiştirerek Şam üzerinden Tunus’a geçer. Burada ل’Yüksek Gölge’ye Övgü’ ve ‘Denizin Övgülerinin Kuşatması’ adlı şiirlerini yazar.

Arafat’ın önerisiyle el-Kermel dergisinin yayınlanması için Tunus’tan Kıbrıs’a giden Derviş, şair Selim Berakât (d. 1951}’ın yardımıyla dergi işlerini yürütür ve böyle zor bir dönemde dava arkadaşlarını yalnız bırakmaz (Yılmaz, 2013, s. 18}.

Şair bu dönemde Tunus, Kıbrıs ve Paris arasında mekik dokur. Derviş’in şahsi ve edebi hayatında önemli değişim ve dönüşümlerin görüleceği bir sonraki durağı, daha doğrusu yeni sürgün yeri Paris olacaktır.

 

Paris Yılları

Yaklaşık on yıla yakın bir zaman zarfında Paris’te kalan Derviş, o yılları edebi hayatının dönüm noktası olarak niteler ve orada yazdığı şiirlere büyük değer verir. Paris’in iklim olarak olarak kendisini yaratıcılığa teşvik ettiğini özellikle belirtir (Amr, 2012, s. 42-43).

Paris’te bulunduğu dönemde FKÖ Yürütme Kurulu üyeliğine seçilen Derviş, 1987 yılında Arafat’ın isteğiyle Filistin Bağımsızlık Bildirgesi’ni yazar. Şair, huzur bulduğu Paris’te edebi yaratıcılığının meyvelerini toplamaya başlar. Beyrut yıllarında sadece Arap kamuoyunun yakından tanıdığı Derviş, Paris’te dünya edebiyat çevrelerince de bilinir hale gelir. O artık direniş şairi değil dünya edebiyatında önemli bir olguya dönüşen “sürgün” kavramıyla anılan bir şairdir.

Derviş, sürgünde İsrail’e karşı şiiriyle kültürel bir mücadele sürdürürken aynı zamanda kerhen bazı politik görevler üstlenir (Amr, 2012, s. 21). Her ne kadar politikanın içinde yer alsa da hiçbir şeyi sorgulamadan kabul etmez. Örneğin Arafat tarafından yürütülen Oslo görüşmelerine karşı çıkar ve bu tavrı Arafat ile yollarını ayırmasına neden olur. İsrail ve Filistinliler arasında ilk resmi temasların yapıldığı görüşmeler 1993 yılında Oslo Antlaşması’yla sonuçlanır (Cleveland, 2008, s. 546-554). Derviş, antlaşmayı protesto ederek FKÖ’den ve Filistin Ulusal Meclisi’ndeki görevinden ayrılır. Derviş, istifa sürecini ve nedenlerini şöyle açıklar:

“Bu antlaşma adil değildir. Çünkü Filistin kimliğine sahip olma hususunda ne Filistinli’nin duygusunu minimum düzeyde sağlıyor ne de bu kimlik için bir coğrafya temin ediyor. “adece Filistin halkını geçiş deneyimi sürecinin önünde ortada bırakıyor.” (İbrâhîm, 2009, s. 7).

 

Ramallah Yılları

Derviş Paris’teki lüks yaşam koşullarına rağmen 1994 yılında halkının arasına Filistin’e dönmeyi yeğler ve Ramallah’da ikamet etmeye başlar. Bu durum bile şairin ne kadar Filistin aşığı olduğunu belgeler niteliktedir. Ancak siyonist rejim, Derviş’in Ramallah günlerini zehir edecek ve işgal nedeniyle ömrü boyunca yaşadığı acılara yenileri eklenecektir.

Şair, Ramallah ve Amman arasında mekik dokur. Bu dönemde bir yandan şiir yazmayı sürdürürken diğer taraftan el-Kermel dergisini yayınlamaya devam eder (Halil, 2011, s. 19- 20). Derviş’in Ramallah ve Amman’da yazdığı eserler şunlardır: ‘Duvara Ait’,  ‘Yaptığından Dolayı Özür Dileme’, ‘Badem Çiçeği Gibi veya Daha Ötesi’, ‘Kuşatma Durumu’, ‘Yokluğun Huzurunda’ ve ‘Kelebek Etkisi’.

Ramallah, Derviş’in ikamet ettiği dönemde İsrail askerleri tarafından kuşatma altına alınır. 2000 yılından 2005 yılına kadar süren ikinci intifada (direniş hareketi} sürecinde Mahmud Derviş bir kez daha İsrail zulmüne maruz kalır. Ofisi yağmalanır ve kısa süreliğine gözaltına alınır (Yılmaz, 2013, s. 21}. Derviş, Filistin halkının İsrail zulmüne karşı başlattığı direniş hareketlerini kalemiyle her zaman destekler. Çünkü şairin elindeki tek silahı kelimelerdir (Derviş, 2005, I, s. 282}. İsrail’in 2002 Gazze saldırısı öncesi Ramallah’ta Mahmud Derviş’i ziyaret eden Uluslararası Yazarlar Cemiyeti üyeleri bizzat İsrail’in zulmüne tanıklık ederler.

Derviş, Amerika’da geçirdiği açık kalp ameliyatı sonrası 9 Ağustos 2008 yılında vefat eder. Dönemin Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (d. 1935}, Derviş’i “Filistin Aşığı” ve “Modern Kültür Projesinin Öncüsü” olarak niteleyerek şairin ölümü nedeniyle Filistin topraklarında üç gün yas ilan eder.

Derviş’in cenazesine Filistinlilerin yanı sıra Arap dünyasından binlerce kişi katılır ve naaşı 13 Ağustos’ta Ramallah Kültür Sarayı’nın önündeki araziye defnedilir. Filistin Bilgi Teknolojileri ve İletişim Bakanlığı, 27 Temmuz 2008 tarihinde üzerinde şairin resminin bulunduğu bir posta pulu bastırır (Müessesetü Mahmud Derviş, 2009}.

Filistin halkı, şairin ölümüyle siyonistlere karşı önemli bir kültür savaşçısını yitirirken çağdaş Arap şiiri, önemli bir temsilcisini kaybetmiştir.

 

                                                                                                                                     Doç. Dr. Eyüp Akşit

 Öğrt. Gör., İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, İslami İlimler Fakültesi.

İzleyeceğiniz filmlerin herhangi bir şekilde; bir karesinin, bir kısmının ya da tümünün ses ve görüntülerinin kopyalanması, kayda alınması, ve herhangi bir mecrada yayınlanması Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu 71/1 maddesine göre suçtur!